Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü

Hasta ile hekim arasındaki ilişkin hukuki niteliği hususunda doktrin de çeşitli tartışmalar olsa da, genel kabul gören görüş bu sözleşmenin vekâlet sözleşmesi olduğu yönündedir. Nitekim hekim ile hasta arasında kurulan bu sözleşmede hekimin asli borcu hastalığa tanı koymak ve tedavi etmek olup kurulan bu ilişkide sonuç garantisi verilmese de hekim işini hastanın menfaatine uygun olarak yerine getirmekle yükümlüdür. Bunun yanı sıra hekimin hastaya karşı aydınlatma, onam alma, kayıt tutma, sadakat ve özen borcu gibi yan borçları da mevcuttur. Hekimin sır saklama yükümlülüğü de sadakat borcunun bir sonucu olarak hasta ile hekim arasındaki bu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerden birisidir[1].

Hekimin sır saklama yükümlülüğünün en somut ve ayrıntılı düzenlenmesi Hasta Hakları Yönetmeliğinde düzenlenmiştir. Sağlık hizmetlerinin sunulmasında uyulması gereken ilkeleri düzenleyen ilgili yönetmeliğin 5. maddesinin f bendinde; kanunen müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı hususu düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 23. maddesinde ise, sağlık hizmetinin verilmesi sebebiyle edinilen bilgilerin, kanun ile müsaade edilen haller dışında hiçbir şekilde açıklanamayacağı, kişinin rızasına dayansa bile kişilik haklarından bütünüyle vazgeçilmesi, bu hakkın başkalarına devri veya aşırı derecede sınırlandırılması neticesini doğuran hallerde bilginin açıklanmasının, açıklayanın hukuki sorumluluğunu kaldırmayacağını, hukuki ve ahlaki yönden geçerli bir sebebe dayanmaksızın hastaya zarar verme ihtimali bulunan bilginin ifşa edilmesinin, personelin ve diğer kimselerin hukuki ve cezai sorumluluğunu da gerektirdiği, araştırma ve eğitim amacıyla yapılan faaliyetlerde de hastanın kimlik bilgilerinin rızası olmaksızın açıklanamayacağı kuralına yer verilmiştir. Türk Tabipler Birliğinin kabul ettiği  “Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’’ içinde de sır saklama yükümlülüğüne ‘’Hekim, hastasından mesleğini uygularken öğrendiği sırları açıklayamaz.’’ (m.9) denilerek özel olarak yer verilmektedir[2].

Hekimin sır saklama yükümlülüğü kapsamında sır olarak nitelendirilen bilginin en önemli hususunun aleniliğin bulunmaması olmasından hareketle, hekime gizli kalması şartı ile verilen bilgiler ile hekimin mesleğini icra etmesi münasebeti ile öğrendiği şeyleri sır kapsamı içinde değerlendirilebilir[3]. Hekimin sır saklama yükümlülüğü meslek ahlakının temelini oluşturduğu aynı zamanda Anayasa tarafından (m.20) koruma altına alındığı için “sır’’ kavramının geniş yorumlanması gerekir. Bu kavram sadece hastalığın türü ve gelişimi, teşhis, tedavi tedbirleri, psikolojik bozukluklar, maddi ve ruhsal bozukluklar, hasta dosyası, röntgen sonuçları, muayene sonuçlarını değil, ayrıca bütün kişisel ailevi, mesleki, ekonomik ve mali durumları da kapsamaktadır[4]. Önemli olan husus bilgilerin mesleğin yürütüldüğü sırada elde edilmiş olmasıdır. Hastaya ait sır ele alındığında, bunun sadece hastanın sağlığı ile ilgili bilgiler olarak değil, buna ilaveten hastanın diğer özel durumlarını da ilgilendiren bilgiler olarak değerlendirilmesi gerekir[5]. Sır saklama yükümlülüğü hekim dışında diğer sağlık personellerine de yüklenmiştir. Bu anlamda, tedaviyi bizzat yapan hekimin yanında, bilgisine müracaat edilen diğer hekimler, asistanlar, ebe, hemşire, hasta bakıcı ve idari memurlar da bu yükümlülük altında olup ihlalinden de sorumludur.

Hekimin sır saklama borcu sınırsız bir borç değildir. Bazı durumlarda hastanın mahremiyetini korumaktan çok daha önemli bir hak ortaya çıkabilir. Dolayısıyla sır saklama yükümlülüğü bazı durumlarda sınırlanabilecek ve hatta ortadan kalabilecektir. Hastaya ait bilgilerin açıklanmasında hukuka uygunluk nedenleri olarak öncelikle kişinin rızası ya da bir kanun hükmünün yerine getirilmesi veya şahitlik/bilirkişilik olarak sayılabilir. Sır saklama borcunun ihlali konusunda önemli olan; sırrın açıklanması ile hastanın göreceği zarar ile kendisine veya başkalarına sağlanacak yarar arasında bir oran olmasıdır[6].

Hekimin sır saklama yükümlülüğünü ihlal etmesi sonucunda hukuki ve cezai anlamda sorumluluğu ortaya çıkacaktır. Hukuki açıdan hekim, hasta ile arasındaki sözleşme gereği sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranırsa, hastanın uğramış olduğu zararı tazminle yükümlüdür. Bu durumda hasta, hekime karşı borca aykırılıktan dolayı maddi tazminat talebinde bulunabileceği gibi, kendisine ait bilginin başkalarınca öğrenilmesi sonucu kişilik haklarının ihlalinden dolayı manevi tazminat talebinde de bulunabilir. Hekimin davranışı aynı zamanda Ceza Kanunu anlamında bir suç teşkil ediyorsa hastanın TBK m.49’a göre haksız fiile dayanan tazminat talebinde bulunması da mümkündür[7]. Söz konusu yükümlülüğünün cezai sorumluluğuna ilişkin TCK’nın 136. maddesinde kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişinin hapis cezası ile cezalandırılacağı, TCK’nın 137. maddesinde ise bu suçun belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde verilecek cezanın arttırılacağı hükme bağlanmıştır[8]. Bu hüküm, meslek sahiplerine (hekimlere) mesleklerinin icrası sırasında öğrendikleri sırları açıklamaları halinde ceza öngörerek, kişinin özel yaşamına saygının sağlanmasında etkili olmaktadır. Sayılan hükümlere ek olarak TCK m.134 maddesi ile özel hayatın gizliliğini ihlal eden kişinin cezalandırılacağını düzenlenmiştir. Öte yandan hastaya ait sırların hukuka aykırı olarak açıklanması halinde, yapılacak başvuru neticesinde hekime Türk Tabipler Disiplin Yönetmeliğinin 5/c maddesine göre, ‘’geçici meslekten men cezası’’ verilebilecektir.

[1] Murat B. Alkanat, ‘’Tıbbi Müdahalelerden Doğan Hukuki Sorumluluk’’, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji A.D, C. 11, S. 5, 2002,  s.117.

[2] Yahya Deryal, ‘’ Hastanın Özel Yaşamına Saygının İki Boyutu: Hasta Sırrının Korunması ve Beden Bütünlüğü’’, Sağlık Hukuku Kurultayı, Ankara Barosu Yayınları, 2007, s.76

[3] Yusuf Büyükay, ’’Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü’’, AÜEHFD, C.8, 2004s.386.

[4] Hakan Hakeri, Tıp Hukuku, 9. Baskı, İstanbul, Seçkin Yayıncılık, 2015, s.318.

[5] Maral Törenli Çakıroğlu, ‘’Hekimin Borçlarından Özel Olarak Sır Saklama Borcu’’, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2010, s.171.

[6] Çakıroğlu, ‘’Hekimin…a.g.m, s.174

[7] Cevdet Yavuz, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, İstanbul, Beta Yayınevi, 2012, s.554.

[8] Serkan Kızılyel, ‘’ Sağlık Hizmetlerinin Sunumunda Sır Saklama Yükümlülüğünün İdare Hukukuyla Etkileşimi Üzerine’’ Sağlık Hukuku Digestası, Ankara Barosu Yayınları, 2009, s.329.